Yanlış beslenme obezitenin başlangıcıdır

Çerkezköy Kent Konseyi ile Özel Optimed Hastanesi işbirliği ile düzenlenen Obezite ve Reflü bilgilendirme toplantısı dün Çerkezköy Kent Konseyi konferans Salonu'nda 14.00-15.30 saatleri arası gerçekleÅ?

Çerkezköy 19.10.2016 22:19:00 0
 Yanlış beslenme obezitenin başlangıcıdır

“YANLIŞ BESLENMEDEN KAYNAKLANIYOR”

 

Seminere Türkiye Muharip Gaziler Derneği Çerkezköy Şube Başkanı Hasan Hüseyin Yarlıgan, Türkiye Sakatlar Derneği Çerkezköy Şube Sekreteri Hülya Metin,Şube Saymanı Gülşen Civan,Çerkezköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkan Yardımcısı ve TSD Çerkezköy Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Süheyla usta olmak üzere yaklaşık 40 kişi katıldı. Obezite hastalığının başlıca nedeninin yanlış beslenmeden kaynaklandığını kaydeden Op.Dr. Serkan Ayhan” Obeziteye neden başlıca nedenlerin başında aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği gelmektedir.Bunlar obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul edilmektedir. Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna neden olmaktadır. Tüm dünyada özellikle çocukluk çağı obezitesinde ki artışın sadece genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak derecede fazla  olması nedeniyle obezitenin oluşumunda çevresel faktörlerin rolünün ön planda olduğu görülmektedir. Obezite tedavisinde amaç, gerçekçi bir vücut ağırlığı kaybı hedeflenerek, obeziteye ilişkin morbidite ve mortalite risklerini azaltmak, bireye yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir.  Vücut ağırlığının 6 aylık dönemde yüzde 10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır.Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler 5  grup altında toplanmaktadır” dedi.

 

“CERRAHİ MÜDAHALEYİ EN SON ÖNERİYORUZ”

 

Ayhan, obezite tedavisi konusuna da değinerek tıbbi beslenmenin hastalıkta anahtar rol oynadığını kaydetti. Ayhan “ Obezitede beslenme tedavisi ile vücut ağırlığının, boya göre olması gereken düzeye indirilmesi hedeflenmelidir. Tıbbi beslenme (diyet) tedavisinin bireye özgü olduğu unutulmamalıdır. Başlangıçta belirlenen hedefler, bireyin olması gereken ideal ağırlığı olabildiği gibi, ideal ağırlığının biraz üzerinde de olabilir. Uygulanacak zayıflama diyetleri yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri ile uyumlu olmalıdır. Amaç, bireye doğru beslenme alışkanlığı kazandırılması ve bu alışkanlığını sürdürmesidir. Vücut ağırlığı boya göre olması gereken düzeye geldiğinde tekrar ağırlık kazanımı önlenmeli ve kaybedilen ağırlık korunmalıdır. Egzersiz tedavisinin ağırlık kaybını sağlamadaki etkisi halen tartışmalı olsa da, fiziksel aktivitenin yağ dokusu ve karın bölgesindeki yağlanmayı azalttığı, diyet yapıldığında görülebilen kas kütle kayıplarını önlediği kesin olarak kabul edilmektedir. Egzersiz tedavisi ile, tıbbi beslenme tedavisini destekleyici nitelikte bireylerin ağırlık kazanımları engellenebilmekte, zayıflama ve tekrar ağırlık kazanmanın önlenmesi sağlanmaktadır. Obezite tedavisinde kullanılacak ilaçlar hafif ve orta derecede ağırlık fazlalığı olan bireyler için uygun değildir. Kullanılan ilaçların, sağlık yönünden güvenirliliğinin saptanmış olması obeziteye neden olan etiyolojiye uygun bir etki göstermesi, kısa ve uzun dönemde önemli yan etkisinin olmaması ve bağımlılık yapmaması ve bu tür ilaçların mutlaka hekim tavsiyesi ve kontrolünde kullanılması gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Obezite tedavisinin başarılı olması için hastanın ilaç tedavisinin yanı sıra tıbbi beslenme tedavisi ve egzersiz tedavisini sürdürmeyi kabul etmesi ve düzenli olarak kontrollere gelmesi gerekmektedir. Obezite de Cerrahi tedaviyi en son olarak öneriyoruz.”dedi.

 

“REFLÜ VE TEDAVİSİ”

 

Ayhan “ Yediğimiz besinler yemek borusundan mideye gelir. Yani mide, yukarında yemek borusuyla bağlantılıdır. Çeşitli sebeplerden dolayı mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına reflü denir. Bu durum uzun süre devam ederse, asitli olan mide içeriği yemek borusunu tahriş eder. Yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelir. Reflü’lü kişilerde, genelde yemekten sonra ağza acı su ve besin gelebilir. Reflü’nün oluşmasında bir diğer faktör mideyle yemek borusu arasındaki kapağın görevini yerine getirememesi sonucu ortaya çıkar. Bu kapak, mide içeriğinin yemek borusuna geçişini engellemektedir. Tüm dünyada sık görülen bir hastalık olan reflü, ülkemizde de bir hayli fazla görülmektedir. Yapılan araştırmaya göre her 5 yetişkinden birinde reflü vardır. A.B.D’ de bu oran yüzde 0.5’tir. Stres reflüyü arttırmaz. Ancak reflünün şikayetlerinin hissedilmesine neden olur. Zaten stres, gastrit ve ülser gibi mide hastalıklarına yol açacağından ve mide asidini arttıracağından şikayetlerin artmasına yol açar. Reflü, ağız kokusuna yol açabilir. Fakat sadece reflü değil, dişlerde meydana gelen bir enfeksiyon, bademcik iltihabı, sinüzit, salyanın azalması da ağız kokusuna yol açar. Bunları reflüden ayırmak gerekir. Bazı durumlarda hasta ağzının kötü koktuğunu söyler; fakat bu diğer kişiler tarafından farkedilmeyebilir. Bu, psikolojik bir problemdir ve tedavi edilir. Reflü’nün tanısında çok kullanılan yöntemlerden biri endoskopidir. Her hastaya uygulanır. Bu yöntemle mide kapağının durumu, yemek borusunun hasarı ve diğer mide yüzeyindeki rahatsızlıklar saptanır. Tanıda kullanılan bir diğer yöntemde, ilaçlı bir filmle yemek borusundan, ilacın geçişi izlenir ve herhangi bir problem varsa tedavi edilir” diye konuştu.

 

“REFLÜNÜN NEDEN OLDUĞU DİĞER PROBLEMLER  “

 

Reflünün neden olduğu problemleri de sıralayan Ayhan “ Çok sık karşılaşılan bir durum olmasa da, uzun süreli reflü hastalığı ciddi rahatsızlıklara yol açabilir. Normalde yemek borusu mekanik dalga hareketleriyle alınan besinin mideye iletilmesini sağlar. Yani yemek borusu, hiçbir hareket yapılmadan yemeğin geçtiği bir boru değildir. Bu yüzden de yutma işlemi aktif bir olaydır. Bu sayede, uzanırken bile bir şeyler yediğimizde bunlar mideye iletilir. Reflü, uzun sürdüğünde yemek borusunun sürekli tahrişi sonucu hareketliliğinde azalma meydana gelir. Hatta bu tahriş sonucu yemek borusu kısalabilir ve alt ucu daralabilir. Böylece katı besinlerin yutulması güçleşir. Günümüzde uygulanan antireflü ameliyatları bunun gibi geç kalınmış durumlarda uygulanamaz” açıklamasında bulundu.

 

“REFLÜ HASTALARININ YAPMASI GEREKENLER”

 

Reflü hastalarının yapması gerekenleri açıklayan Ayhan “ Asitli içeceklerden, alkol, kahve, baharatlı yiyecekler, çikolata, soğan, sarımsak gibi besinlerden kesinlikle uzak durmak gerekir. Bunlar mide asidini arttırıcı yiyecek ve içeceklerdir. Aspirin ya da ağrı kesici ilaçların mümkün olduğunca az kullanılması gerekir. Yemek yedikten hemen sonra yatmayın. Çünkü mide asit miktarı yatarken çoktur. Yattığınızda ise baş ve boyun bölgenizi yukarıya koyun. Sigara ve alkol asit dengesini bozacağından mutlaka bırakmalısınız. Az ama sık yemek yemek, her öğün çok fazla yemekten daha iyidir.İdeal kilonuzda olmanız gereklidir. Bunun için doktor kontrolünde zayıflamanızda faydalıdır. Eğer kemer takıyorsanız kemeri çok fazla sıkmayın, dar giysilerden kesinlikle kaçının.Çok fazla güç gerektirecek işlerden de uzak durun”diye konuştu. Op.Dr. Serkan Ayhan yaptığı bilgilendirmenin ardından seminere katılanların sorularını da cevapladı.

 

Haber / Seyit SÜREN


0282 726 91 91
0282 747 65 10